Yaşam ve Motosiklet Döngüsü
- İsmail Kalan
- 28 Kas 2018
- 6 dakikada okunur
Motosiklete binmek, yaşamaktır...

“Motosiklete binmek, yaşamaktır”. Hatta bazı insanlar için “Yaşamak, motosiklete binmektir” de denebilir.
Hemen her gün, kafanı kaldırıp yollara baktığında ister metropolde yaşa ister küçük bir kasabada fark etmez mutlaka motosiklet kullanan birilerini görürsün. İnsanlar çok çeşitli sebeplerden dolayı motosiklet kullanırlar. Ekonomik olmasından tut, trafiğe takılmayıp aralardan kaçmak isteyenlere, havalı olmak isteyenlerden pratiklik arayanlara kadar liste uzar. Bu liste uzar da uzar ama bu işin en son noktası ruhu özgür bırakma evresidir. Ölmekten bahsetmiyorum. Ondan bir önceki adım olan dünyevi dertlerden kurtulup sadece hayatta kalma evresinden bahsediyorum. Motosiklet “kullanan” kişilerin birçoğu anlıkta olsa bu son evreye girip çıkmışlığı vardır. Bazıları ise bu evrede olmanın tadını çıkartmakta. Bir nevi Nirvana’ya ulaşmak diyebiliriz. Kafanda çözüme ulaştıramadığın sorunların varsa motosiklete bindiğinde bu sorunlardan uzaklaşırsın. Uzaklaşman gerekir. Mecburen. Uzaklaşamazsan kaza yapma riskin artar. Zamanla bu risklerin farkına daha rahat varıp kafanı boşaltmayı öğrene biliyorsun. Hatta bir süre sonra psikolojik destek almak için motosiklete binmeye bile başlayabiliyorsun. Hem de saatine dünyalar kadar para vermeden.
Motosiklet kullanırken dikkat edilmesi gereken birçok kural ve kavramlar var. Bu kural ve kavramlar gündelik yaşamda da geçerli. Hatta gündelik yaşamın da ötesinde profesyonel iş dünyasında bile farkında olmadan kullanılıyor.
“Nereye bakarsan oraya gidersin” kuralı aslında motosikletin temel kurallarından biridir. Bu kural hayatın hemen hemen her yerine monte edilebilen bir kuraldır. Mühendis olmak istiyorsan, gerekli destekler ile çizdiğin rotada ilerlemen gibi. Hedefler doğrultusunda hayata yön vermek diyebiliriz. Ticari işletmeler için de geçerlidir bu kural. Kısa, orta ve uzun vadeli planlar yaparsın. Şirketine hedefler koyar ve o yöne bakıp, sonuç noktasına ulaşmak için gereken hazırlıkları yapıp yol haritasını çıkartırsın ve yola çıkarsın. Ama varırsın ama varamazsın önemli olan bir yere varmak için önce oraya bakman gerektiğidir. Motosiklet kullanırken de durum aynı, viraja girdikten hemen sonra çıkışa doğru kafanı döndürüp bakman gerekli. Çünkü amacın virajdan sağ salim çıkmaktır. Bu yüzden odak noktan virajın çıkış noktası olmalı. Düşünce ve amaç hazırsa, motosikletini virajın gerekli kısımlarına hayali olarak yerleştirdiğin çizgide tutmak için vücudunu kullanmaya başlaman gerekir. Bunun içinde önce kafanı kullanman ve virajın çıkış noktasına doğru -kafanı döndürüp- bakışlarını sabitleyip vücudunu oraya yönlendirmek kalır.
Motosiklet ile viraj dönmek için başka kurallar da var. Hatta bu viraj dönme meselesini öğreten kurslar bile mevcut. Çünkü viraj dönmek için birçok işi aynı anda hatta bazı hazırlıkları öncesinde yapmayı gerekiyor. Altı üstü bir viraj almak için bu kadar hazırlık ve eğitim şart mı diye içinden geçiriyorsan Youtube virajı alamayan “motorcular” videoları ile dolu. Bakabilirsin.
Viraja girerken çıkışını hesaplaman gerekiyor. Tıpkı bir işe girerken sonuçlarını hesaplamak gibi. Sonunu düşünen kahraman olamaz mantığı motosiklet ile viraja girerken uygulanacak bir motto değildir. Çünkü virajlar çeşitli tehlikeler ile dolu. Giyotini aratmayan bariyerler, karşı şeritten gelen kamyonlar, o meşhur şarampoller gibi… Gündelik hayatta aldığın kararlarda nasıl ki sonuçlarını düşünüyorsan burada da durum aynı. Çok hızlı girersen çizginden çıkarsın, olayların nereye varacağını Allah bilir. Çünkü viraja giriş hızı ile çıkış hızı bir olmamalı. Basit fizik kuralları gereği, eğik haldeki motosikleti viraj çizgisinde tutabilmen için gerekli miktarda hızını arttırman gerekiyor. Bu durumda virajdan çıkış hızın giriş hızına göre artmış olacak. Çıkışta seni nelerin beklediğini görmeden bilemeyeceğinden dolayı kahraman olmak için sonunu düşünmen gerekiyor.
Hız meselesi virajda ayarının hassas yapılması gereken bir durum. Örneğin bir yatırımcısın ve bir fırsatla karşılaştın. Elindeki paranın ne kadarını bu işe yatıracağını çok iyi hesaplaman gerekir. Bu hesabı yaparken de getiriden ziyade risk durumunda götürüsü önemlidir. Bahsi geçen fırsat riskli bir iş kolu ve ya başka sebeplerden dolayı karşına birçok engelin çıkacağı bir zaman aralığındaysa daha temkinli olman ve duracağın yeri iyi kollaman lazım. Tehlikeyi fark ettiğinde çok geç olmamalı. Motosiklet ile virajın içindeki hızın da durumu buna benzer. Virajın içindeki hızın, olası bir tehlike anında durabileceğin bir hız olmalı. Yani virajda kafanı çevirip bakışlarınla görebildiğin en son noktada durabilecek hızda olmalısın. Girişte göremeyeceğin bir noktada arıza yapmış bir araç olabilir, yol bozuk olabilir. Kaçış noktası bulamayabilirsin. Kendini bedeli ağır olacak durumlara sokmaktan kaçınmalısın.
İstanbul’da “ben karşının taksisiyim” diye bir tabir var. İstanbul’un bir yakasını iyi bilen taksici diğer yakasını çok bilmeyebiliyor. Kendi muhitinde çökmüş logar kapaklarının yerini ezbere bilebilirsin. Ama tanımadığın yollarda karşılaşmadığın risklerle karşılaşman kaçınılmaz olacaktır. Tekstil ve ya inşaat sektöründen parayı bulup hiç bilmediği otelcilik sektörüne giren ve batan çok firma örneği var. Bilmediği yolda çukura giren motoruna ve kendine hasar veren motosiklet sürücüsü de çok var. Motosiklet kullanan herkes tanımadığı yollarda giderken “mecburen” tedirgin olmalı. Virajın nereye çıkacağını bilmeden 45 derece açıyla ayaklık sürterek yatmak, kasislere ani frenlerle girmek, göçükleri son anda fark edip lastik yarmak, zincir attırmak istemiyorsan tanımadığın yerlerde karşının taksisi gibi gitmekte fayda var.
Biz bu yola başımızı koyduk derler. Gerekirse başımızı feda ederiz derler. Eğer sende motosiklet kullanacaksan başını değil ama kafanı vermen gerekiyor. Kafanı vermezsen kolunu, bacağını vermek zorunda kalırsın. Kafan boş ve dikkatin yolda olmadıkça ne keyfini çıkartabilirsin ne de uzuvlarını koruyabilirsin. Burada akılsız başın cezasını genellikle ayaklar, bacaklar ve kollar çekiyor.
Ben adamı gözünden tanırım diyen insan sarraflarını bilirsin. Zamanla araç sarrafı da olman gerekiyor. Özellikle İstanbul gibi büyük ve trafiği kalabalık, şoförlerinin ahlak yoksunu olduğu yerlerde motosiklet kullanmak çok tehlikeli. Hatta son zamanlarda motosiklet kullanıcıları da tehlikeli olmaya başladılar. Trafik bilgisi olmayan genç arkadaşların trafikte motosiklet kullanmaları gerçekten tehlikeli. Trafikte nerede durman gerektiğini, yanındaki ve önündeki araçların nasıl hareket edeceğini tahmin etmen elzem. Hangi tip araçların nasıl gideceğini, servis araçlarının emniyet şeridine aniden girebileceğini, boş taksinin arkasında, dolu taksinin önünde gidilmemesi gerektiğini, şort giymiş scootercilerin gereksiz hareketlerini, müzik sesi yüksek ve sis farları yanan semt çocuklarının hâletiruhiyelerinin ani değişimi gibi şerit değiştirebileceklerini bilmen lazım. Kısacası tehlikeleri gözün kesmeyecekse bu işe hiç girme.
İte dalaşma çalıyı dolaş, ürkek tavşan çok yaşar gibi bir çok atasözümüz ve deyimimiz var. Bu laflar boşa söylenmemiş. Adli bir vakaya denk geldiğimizde “uzaklaşalım da şahit yazmasınlar” mantığı tam da motosiklet için söylenmiştir. Seyir halinde ilerliyorsun, yanından faça şahin makas atarak önüne geçiyor. 50 metre önünde şeridinde efendi gibi giden aracı geçmek için sağ şeritteki araçla önündeki aracın arasındaki boşluğun açılmasını bekliyor. Kendince yeterli boşluk oluşunca ani bir hareketle sağ şeride sonrasında tekrar kendi şeridine geçecek ve bütün boşlukları aklınca doldurarak ilerleyecek. Ama işlerin her zaman düşündüğü gibi olmayacağını unutmuş. Sağ şeritteki boşluğa şuursuzca geçerken bir anda faça şahinin arka tamponunun sağ kenarı, sağdaki kurbanlık aracın ön tamponunun soluna değiveriyor ve olaylar silsilesi başlıyor. Faça şahin kendini kurtarmak için sola manevra yaparken sağdaki kurbanlık araç yoldan çıkmamak için o da sola manevra yapıyor. Bu sırada hiçbir şeyden haberi olmayan tam önündeki araç; sağ tarafında sağa sola ve sonra kendine doğru savrulan aracı fark edip frene asılıyor ama o da ne yine sağ tarafında ama biraz arkasındaki aracında aynı şekilde yolda kalmak için sağa sola manevra yaparken kendine doğru geldiğini görüyor. Artık çok geç en az üç araç birbirlerine sonrada bariyerlere çarpacak. Bütün bunlar bir bilemedin bir buçuk saniye içinde gerçekleşiyor. Bu durumda ne yapman gerekiyor. Panik freni yaparsan düşersin, yapmazsan önündeki kazaya arkadan girip düşersin. Freni paniklemeden ama sert yaparsan arkadan akan trafik üstünden geçer yine düşersin. İşte burada ite dalaşmayıp çalıyı dolaşmaktan başka çaren kalmıyor. Kazayı izlemeyi bırakıp kaçacak bir boşluk bulman ve nereye bakarsan oraya gidersin kuralıyla o boşluğa bakıp kaçmaktan başka çaren yok. O boşluğu bulup oraya bakarsan güzel günlere, kazaya bakarsan acı dolu günlere varırsın.
Motosiklet kaçmaya çok elverişli bir alet. Kafanı dolduran düşüncelerden kaçabilirsin, sıkışık trafikten kaçabilirsin, trafikte seni sıkıştıran dobloculardan kaçabilirsin hatta banka soyup polislerden bile kaçabilirsin. Bu kaçma esnasında kullanman gereken müthiş bir teknik var. Kontra tekniği. Bisiklet ve motosikletlerde kullanılan bu teknik hayati önem taşıyor. Esası şudur; sola dönmek yada sola kaçmak istiyorsan gidonun sol elciğini ileri itmen ve sağa dönmek yada kaçmak istiyorsan gidonun sağ elciğini ileri itmendir. Böyle yazılı anlatılınca mantığa aykırı gibi gelse de uygulamada çok kullanışlı bir tekniktir. İlk başlarda acaba motosikleti yatırır mıyım çekinceleri oluşsa da özel bir çaba sarf etmedikçe (hareket halinde iken) dik durmaya çalışan bir aleti yatıramazsın. Bu teknik arka planda açısal ivmelenme, merkezkaç kuvveti ve yerçekimi gibi birçok fizik kuralı ile çalışır. O yüzden korkacak bir şey yok. Fizik kuralları üstüne düşeni zaten yapacaktır.
Herhangi bir işi yaparken ve ya yapmayı planlarken kendine olan güvenin, başarıya ulaşmada en önemli etkenlerden biri olacaktır. Hele hele ki tek başına yaptığın bir işte kendine güven şart denecek kadar önemlidir. Takım çalışması içinde güvensizlik sorununu takım arkadaşlarınla paylaşarak bir nebze üstesinden gelebilirsin. Ama motosiklette tek başınasın. Motosiklet kullanmaya başladıktan ortalama 5000-7000 km sonra bu güven oluşmaya başlıyor. Bu zamana kadar acemi sıfatın ağır bastığı için hızın düşük, dikkatin ise tam olur. Bu 5000-7000 km barajı evlilikteki 5 sene barajı gibidir. Sağ salim atlatabilirsen senden mutlusu yok. Bir çok motosiklet kullanıcısı bu eşiğe takılıp ya motosikletten soğur ya sakatlanır yada ölür. Aslında bu konu bu kadar da basit değildir. Bu konunun bir ismi bile var. İkarus Sendromu. Kısa bir tanımını yapmak gerekirse; teçhizat ve kullanılan alete aşırı güvenle beraber yeterli tecrübeye sahip olunduğu hissinin birleşmesi sonucunda tehlikeli durumlara girmek. Bu sendrom araba yarışçılarında, pilotlarda ve motosiklet kullanıcılarında kendini göstermekte. Kendine ve kullandığın alete aşırı güvenmen seni her zaman hayatta tutmaya yetmiyor. Bu yüzden trafik kurallarına uyalım, uymayanları uyaralım.
Eskiden İstanbul’da, trafikte “motorcular” olarak Nazi Almanya’sındaki mazlum Yahudiler gibiydik. Birbirimizi kollar ve vahşi Nazi otomobillerinin arasında hayatta kalmaya çalışırdık. Son zamanlarda Yahudiler gibi yükselişe geçtiğimizi fark ettim. Artık yollar bizim gibi davranıyoruz. Hakkımız olmayan şeridin boşluğunu sahiplenip yolunda giden otomobilleri çekilmeleri için taciz ediyoruz. Bir otomobilin sağ tarafından geçmeye çalışan motosiklet sırası mı oluştu, hemen soluna da bir sıra yapıyoruz. Otomobiller hangi tarafa boşluk açacağını şaşırmış durumdalar. En ufak bir hatasında otomobillere saldırı pozisyonu alıyoruz. Akan trafiğin neresinden çıkacağımızı kimse kestiremez oldu. Mazlum Yahudilikten acımasız Siyonistlere dönüşmek üzereyiz. “Motorcular” bile kendi aralarında yol çalmaya, birbirlerini sıkıştırmaya başladı. Otomobillere üstünlük taslamayı geçtik kendi türümüze de üstünlük sağlamaya çalışıyoruz. Nerde o eski “motorcular”…
Son söz olarak samimice itiraf etmeliyim ki, İstanbul’un tadı otomobille çıkar. Çünkü etrafı izlemek için çok vaktin olur (:
Comments